ANALİZ | Eski kıtanın yeni Yahudileri: Müslümanlar

Siyasetten medyaya pek çok kuruluş, İslamofobi'yi gündemine almamakta aksine popülist tavırla, kitleleri İslam düşmanlığı etrafında toplamayı hedeflemekte.

Analiz 15 Ağustos 2021
ANALİZ | Eski kıtanın yeni Yahudileri: Müslümanlar

Siyasetten medyaya pek çok kurum ve kuruluş, İslamofobi'yi gündemine almamakta aksine popülist bir tavır takınarak, kitleleri İslam düşmanlığı etrafında toplamayı hedeflemekte.

İslamofobi, modern ve yeni bir kavram olarak görülse de, temel motivasyonu çok daha derinde yatan, geçmişi Batı’nın tarihiyle neredeyse paralel giden bir kavramdır. Batı tarihinde, önemli bir dönüm noktası olan ve Batı yayılmacılığının temelinde yatan Haçlı Seferleri’nin temel saikleri, Doğu’nun zenginliklerini düşman olarak görülen Müslümanlardan almak üzerine kuruludur. Yalnızca Müslümanları değil, Ortodoks Hıristiyanları ve Yahudileri de hedef alan Haçlı Seferleri'nin başarısızlığının ardından Avrupa kıtasında 'öteki' İberya yarımadasındaki Müslümanlar ve Yahudiler olur. Batı tarih yazımında 'reconquista' (yeniden fetih) olarak adlandırılan bu dönemde, Batılı zihin kendi ötekisini kökten yok etme ve toprağından silme imkânını keşfetmiştir.

İslamofobinin dini kökenlerinin temelinin atıldığı bu dönemin izleri, Batı’daki aşırı sağ gruplarda bugün dahi görülebilmektedir. Toplumun İslam’dan arındırılması ve yeniden fetih vurgusu Hollanda’daki İslam düşmanı Özgürlük Partisi Başkanı Geert Wilders’in de, Fransa’da aşırı sağın geleneksel temsilcisi Ulusal Birlik ve Le Penci hareketin de sınır coğrafyaları aşan ortak hedeflerindendir. İspanya’daki Müslüman varlığının bitirilmesinin ardından bir talan ve yağma düzeni olarak da görülebilecek Coğrafi Keşifler döneminde Batılı güçler hızlıca sömürgeci bir dünya düzeni kurmuşlardır. Sömürülen bölgelerdeki halklar ya toprağından edilmiş ya da soykırıma uğramıştır. Kalan topluluklar ise kültürel bir soykırıma tabi tutularak, asimile edilmeye çalışılmıştır. Aydınlanma dönemiyle modernleşen ve yasal bir hal alan sömürgecilik Batı’nın zenginleşmesinde başat rolü oynamıştır.

Bu dönem boyunca, Ernest Renan gibi ünlü aydınlanma filozofları, İslam’ı bilimsel gelişmeye ve ilerlemeye engel olarak görmüşler, İslam medeniyetini de Batı medeniyetinden geride görmeye başlayarak İslamofobi'nin felsefi temelini atmışlardır. Modernleşen sömürgecilik, pozitif bilimlerin ilerlemesiyle kendine bilimsel bir altyapı da bularak, ırkçılığı ve ayrımcılığı Batı biliminin içine yerleştirmiştir. İslamofobi'nin, dini, felsefi ve bilimsel sac ayaklarının bulunduğu bu düzen, Batı'nın sömürgeci ve kendine yabancı olanı ya yok eden ya da tek potada eriten düzeniyle sürekli kendini yeniden üretir. İşte bu sonu gelmeyen ve her geçen gün güç kazanan söylemin içinde İslamofobi bugün hiç olmadığı kadar önemli bir kavram ve Batı toplumunda yaşayan Müslümanlar için bir temel haklar ve özgürlükler sorunudur. Özellikle, 11 Eylül saldırıları sonrasında hızla güvenlikçi bir siyasete kayan Batılı güçlerin Orta Doğu’ya müdahaleleri ve kendi iç politikalarında izlemeye başladığı göçmen ve İslam karşıtı politikalar İslamofobi'yi tıpkı 1930’lu yıllarda temel siyaset yapma düsturu haline gelen Antisemitizm benzeri bir konuma getirmiştir.

Böylesi derin bir tarihselliğe sahip bir kavramın oluşturabileceği toplumsal tehditlere, ana akım siyasetin İslamofobik söylemleri benimsemesine ve Batı toplumlarında İslam düşmanlığının kamuoyunda muteber haline gelişine karşı hem bir ses çıkarılmalı hem de ortaya çıkan hak ihlalleri ve suçlar izlenmeli ve duyurulmalıdır. Batı’da izlenmeyen hak ihlali artık yok hükmündedir. Dolayısıyla siyasetten medyaya pek çok kurum ve kuruluş, İslamofobi'yi gündemine almamakta aksine popülist bir tavır takınarak, kitleleri İslam düşmanlığı etrafında toplamayı hedeflemektedir.

Edward Said’in Oryantalizm kitabında açıkladığı, Batı’nın Doğu’yu kafasında tasarlayarak, kendini tanımlaması, İslam düşmanı söylemler için de geçerlidir. İslamofobi, İslam’ın İslam’ı tanımayanlar ve ona karşı nefret besleyenler tarafından tanımlanması ve kamuoyunun da buna göre tasarlandığı pek çok unsuru içinde barındıran bir kavramlar birliğidir.

Bu noktada İslamofobi’nin zihinsel ve tarihi gelişiminin fikri takibinin yapılması kadar güncel vakalar da izlenmelidir. Haber yazımında ve gündem takibinde İslam düşmanlığı farkındalığı bugün hiç olmadığı kadar hayatidir. İslamofobik farkındalık ve takip başlı başına bir medya dalı haline gelmektedir. Bu sebeple bu analizde Avrupa’nın genel siyaseti açısından önemli ülkelerinde gerçekleşen İslamofobik kırılma noktalarının ana hatları ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır ve bu aynı zamanda İslamofobi farkındalığının metotları ve imkânlarının belirlenmesi için de yararlı olacaktır.

Avrupa’da İslamofobi ile ilgili rakamlara geçmeden önce şunu da belirtmek gerekir ki yükselen İslam ve göçmen karşıtlığı merkez sağda siyaset yapmak isteyen partilerin de politikalarını etkilemekte. Merkezde siyaset yapan partiler, yükselişte olan aşırı sağcı hareketlerin kendi seçmenlerini etkilememesi ve ellerinden almaması için söylemlerini sertleştirerek popülist çizgiye her geçen gün daha fazla yaklaşıyor. Bununla beraber, aşırı sağcı ve popülist oluşumların söylemlerinin İkinci Dünya Savaşı öncesi gibi ‘kaba ırkçı’ şekilde olmadan İslam ve göçmen karşıtlığını meşrulaştırmaları ve bu söylemlerini ekonomik, yasal ve kültürel alanlarda mantıki bir çerçeveye oturtma girişimleri merkezde yer alan seçmen ve vatandaşları ikna etmelerini kolaylaştırıyor. Sorun bu haliyle normalleştiriliyor ve çözülmesi günden güne güçleşiyor.

Fransa

Fransa son yıllarda hem toplum hem de devlet bazında İslamofobi’nin en çok güç kazandığı ülkelerden biri. Fransa’yı diğer ülkelerden ayıran en önemli husus ise İslamofobik söylemin bir devlet politikası olarak bilinçli bir şekilde uygulanması. 2017 yılında duyurulan ve aradan geçen sürede yürürlüğe konulan yahut konulması planlanan pek çok yasa tasarısıyla ülkede Fransa İslamı projesi tepeden inme bir şekilde ülke nüfusunun yüzde 7’sini oluşturan Müslüman azınlığa dayatılıyor. Proje çerçevesinde, devlet camilerde ve İslami derneklerdeki denetleme yetkisini arttırırken, kendi imamlarını da yetiştirmeyi hedefliyor. Bu şartlar altında hazırlanan Ulusal İmamlar Konseyi Şartnamesi’ne imza atmayan cami ve dernekler kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Aynı zamanda, Türkiye, Fas ve Cezayir’den Fransa’daki azınlıklara dini hizmet götürmek üzere devletler arası karşılıklı protokolle gelen din adamlarının da görevlerini yerine getirmesi yasaklanıyor. Şartname ayrıca, İslamofobi kelimesinin kullanılmasının toplumun bütünlüğü için zararlı olduğuna, devleti İslam düşmanı gösteren söylemlerin imamlarca kınanması gerektiğine atıf yapıyor.

2020’de pandemiye rağmen Fransa’daki İslamofobik vakalarda yüzde 55’lik artış yaşanırken, bu saldırılar medyada ve siyaset sahnesinde yeterli yeri bulamıyor.(1) Fransa’da Müslümanların imgesi ya radikalleşmiş ya da kimliğini inkâr edip, asimile olmuş bir çizgide görülmek isteniyor.

Fransa’da devlet eliyle kamuoyunda ve medyada oluşturulan bu histeri sonucunda faaliyet alanları İslamofobik vakaları izlemek, raporlamak ve dayanışma ağları kurmak olan dernekler de gün geçtikçe zor duruma düşüyor. 2003 yılında kurulan ve her yıl Fransa İslamofobi Raporu'nu yayınlayan Fransa’da İslamofobi’ye Karşı Mücadele Kolektifi (CCIF), 2020 yılında İçişleri Bakanı Gerard Darmanin’in ayrılıkçılık ithamıyla feshedilmesi teklifiyle bakanlar kuruluna sunuldu. Dernek, bu kararın resmi olarak alınmasından evvel, Fransa’da temel haklar ve özgürlüklerin ortadan kalktığı gerekçesiyle kendisini feshetti.(2) Yalnızca bu durum bile, Fransa’da İslamofobi ile mücadelenin değil, onun raporlanmasının ve isminin anılmasının bile ne kadar zor olduğunu kanıtlıyor. İslamofobi kelimesinin kullanılması bir ayrılıkçılık alameti sayılırken, başta Anadolu Ajansı olmak üzere Fransa’da artan İslamofobi’ye dair habercilik ve araştırmacılık yapan kuruluşlar devlet tarafından hedef gösteriliyor.

Almanya

Almanya’da Müslümanlar, 19 Şubat 2020’de gerçekleşen ve 10 kişinin hayatını kaybettiği Hanau saldırılarından çok daha öncesinden İslamofobik saldırı ve söylemlere maruz kalmakta. Hanau Katliamı’nın açığa çıkardığı ise, bazen göz yumulan ve medyatikleştirilen İslamofobi’nin kolayca terörize edilebileceği. Siyasetin göçmen karşıtı bir çizgide konumlanması, Türkiye-AB arasındaki ilişkilerin gerilmesi, aşırı sağcı siyasetin son yıllarda sürekli artan gücüyle beraber 2020 yılında pandemi kısıtlamalarına rağmen 2019 yılına göre İslamofobik vakalarda yüzde 8 artış yaşandı.(3) Yapılan son anketlere göre, Almanya’da halkın yüzde 46,7’si İslam dinini bir tehdit olarak görürken, yaklaşık yüzde 27’lik bir kesime göre Almanya’ya yurt dışından Müslüman göçünün yasaklanması gerekiyor.(4) 2016 yılında yapılan ve kamuoyundaki geçerliliğini koruyan İş Geleceği Araştırma Enstitüsü’nün raporu, Müslüman kadınların işe girerken, diğer kadınlara nazaran 4 kat daha fazla iş görüşmesi yapması gerektiğini gösteriyor.(5) İslamofobi’nin yalnızca camilere yapılan tahribat yahut kişilere yönelik sözlü ve fiziksel tacizden ibaret olmadığı, gündelik yaşamdaki ayrımcılık pratiklerinden iş hayatına adı konulmamış ötekileştirme fiillerinin de önemi göz önüne alındığında Almanya örneği Müslümanlar için oldukça kritik. Tarihinde daha önce sistematik bir soykırımın izlerini taşıyan toplumun, tekrar hızlıca radikal söylemlere savrulması Almanya’da İslamofobi’yi izlemenin ve çalışmanın önemini bir kez daha gösteriyor.

Avusturya

Avusturya da siyaseti otoriterleşen ve siyasi dili yabancı düşmanlığı üzerine inşa edilen ülkelerden. İslam Düşmanlığı olarak çevirebileceğimiz "Islamfeindlichkeit" kavramı üstüne yapılan istatiksel araştırmalara göre Avusturya’da 2020 yılında 1402 İslam düşmanı saldırı yaşandı.(6) Önceki yıla göre yaklaşık yüzde 34’lük artışa tekabül eden bu durum resmi makamların tutumuyla daha da şiddetleniyor. Hükümetin, Viyana Üniversitesiyle birlikte yürüttüğü, ülkede yer alan tüm İslami dernekler ve camilerin interaktif bir haritayla gösterildiği bir projeden sonra, pek çok camiye ırkçı saldırı yapıldı.(7) Irkçılığın ve Müslümanlara yönelik şiddetin normalleştiği, devlet ve üniversiteler yoluyla adeta bilimselleştirildiği bu ortamda Avusturya’da yaşayan Müslümanlara yönelik saldırıları dikkatlice izlemek ve mücadele stratejileri belirlemek hayati bir önemi haiz.

Birleşik Krallık

Kıta Avrupası’na göre farklı din yahut ırktan bireylerin daha rahat olduğu algısı yaygın olan Birleşik Krallık’ta ilk Müslüman topluluk yerleşimi 18. yüzyılda ‘British East India Company’ için çalışan, Hint alt kıtasından gelen denizcilere dayanıyor. Bugün ise Birleşik Krallık’ta neredeyse 3,5 milyon nüfusla Müslümanlar ülkedeki en büyük ikinci dini grup.(8) Müslümanlara ve İslam’a karşı işlenen nefret suçlarının ve ayrımcılığın ilk fark edilir olduğu tarih ise 1970’li yıllardaki OPEC petrol krizi dönemine denk geliyor. Petrol krizinin yarattığı siyasi gerginlikle birlikte Müslümanlar ve Araplar çeşitli yayın organları vasıtasıyla Britanya’nın ekonomisine ve temsil ettiği medeniyete bir tehdit olarak resmedilmeye başlanıyor.(9)

Bugün yarım asır geride kalmışken, İngiltere Müslümanlarına ilişkin Karma Parlamento Grubu (APPG) tarafından 2018’de yapılan İslamofobi tanımı Muhafazakâr Parti tarafından yönetilen İngiltere hükümeti tarafından kabul edilmiş değil.(10) İngiltere’deki Müslüman topluluğu ilk olarak İslamofobi’nin ırkçılıktan kaynaklandığını ve Müslümanları hedef alan bir ırkçılık türü olduğu tanımının kabul edilmesini talep ediyor. Henüz üzerinde anlaşılamamış bir tanım hâlihazırda Birleşik Krallık’ta sorununun boyutlarıyla ilgili fikir vermekle birlikte Müslümanlara karşı işlenen suçlardaki rakamlar da artmaya devam ediyor.

Resmi kayıtlara göre İngiltere ve Galler’de din-inanç kaynaklı ‘nefret suçu’ 2019 Mart’tan 2020 Mart’ına yüzde 5 düşmüş olmasına rağmen, bu süreçte Müslümanlara karşı işlenen nefret suçu genel toplam içinde bir önceki yıla göre (3530 vaka) yüzde 3 arttı ve yüzde 50’lik bir dilimle ilk sırada yer alıyor (3089 toplam suç sayısı). Yine resmi kayıtlara göre din-inanç kaynaklı fiili saldırıya dönüşmüş nefret suçlarında geçen yıl iki tarihte ani yükseliş göze çarpıyor. Birincisi popülist söylemin Birleşik Krallık’ta zirve yaptığı 2016’daki Brexit referandumundan hemen sonraki ay. İkinci tarih ise Temmuz 2017 ki bu tarihe değin Birleşik Kralllık’ta Manchester’da bir konsere ve Westminster Köprüsü’ne olmak üzere 36 kişinin öldüğü 4 terör saldırısı gerçekleşmişti.(11) Tam bu noktada şuna dikkat etmekte fayda var; bu tarihler ve Müslümanlara karşı işlenen nefret suçlarının bu dönemdeki artışının arasındaki ilişki tesadüfi değil aksine siyasilerin ve medyanın sekter dilinden doğrudan etkileniyor. Örneğin Britanya Müslüman Konseyi’nin (MCB) raporuna göre, İngiliz medyası tarafından yayınlanan 230 bin makalede 2015-2019 yılları arasında terör, terörist ve terörizm kelimelerinin yüzde 51’i İslam ve Müslüman kelimesiyle birlikte kullanılıyor.(12) Yine MCB’nin Müslümanlara yahut İslam’a atıfta bulunan yaklaşık 11 bin haber ve videoyu inceleyerek hazırladığı rapora göre 2018’in son çeyreğinde yayınlanan makalelerin yüzde 59’u, videoların ise yüzde 43’ü Müslümanları olumsuz-kötü davranışlarla ilişkilendiriyor.(13)

İskoçya parlamentosundaki farklı partilerden oluşan komisyonun raporuna göre araştırmaya katılan Müslümanların yüzde 75’i İslamofobi ile günlük veya düzenli olarak karşılaştıklarını söylüyor. İskoçya ile ilgili polis kayıtlarında yahut ilgili kurumlarda daha detaylı bir veri bulunmuyor ama bu araştırma bile kendisini çok hoşgörülü ve farklılıklara açık olarak tanımlayan İskoçya’da dahi sorunun gözden gelinmemesi gerektiğini gösteriyor.(14)

İtalya
İtalya’da 2019’daki siyasi krize neden olan ‘Birlik’ lideri ve dönemin başbakan yardımcısı Matteo Salvini ve ‘İtalya Kardeşliği’ lideri Giorgia Meloni İslam ve göçmen karşıtlığının en önemli figürleri. İtalya’da İslamofobi ve Müslüman karşıtlığı ile ilgili resmi veri eksikliği ve ayrıca kaydedilen nefret suçlarının kimlere karşı işlendiğinin gruplandırılmaması İslam karşıtı söylemlerin takibini ve bu söylemlerle mücadeleyi zorlaştırıyor. Birleşik Krallık merkezli YouGov araştırma şirketinin geçen sene İtalya’da yaptığı araştırmaya göre ankete katılanların yüzde 63’ü ülkede dini sebeplerle ayrımcılık yapıldığını düşünüyor.(15) Ayrıca, Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın (SETA) 2019 için yayınladığı Avrupa İslamofobi Raporu'na göre İtalya’daki Müslümanların yüzde 65’i inançlarından dolayı önyargı, ayrımcılık veya şiddetle karşılaştı.(16)

İslamofobinin İzlenmesinin Önemi

1930’lu yıllarda artan anti-semitizmin dip dalgası teorik zeminde karşı görüşünü bulmuştu. Kendileri de Yahudi kökenli olan Frankfurt Okulu’ndan pek çok düşünür, yaklaşan tehlikeye işaret etmiş ve Avrupa’nın düşünce dünyasının bir kine nasıl saplanıp kaldığını anlatmıştı. Bununla birlikte bu teorik görüşler, pratik zeminde karşılığını bulamadı ve süreç sonunda Yahudi Soykırımı’na kadar uzandı. Adeta 1930’lü yılların tekrar yaşandığı günümüzde ise benzer felaketlerden Müslümanları ve diğer tüm azınlıkları korumak için İslamofobi ve yabancı düşmanlığı kavramlarının, bu kavramlar üstüne inşa edilen politikaların ve faaliyetlerin izlenmesi şart. Bu noktada basına, derneklere, STK’lara ve dahi devletlere büyük görevler düşmektedir. Örnek olarak SETA’nın 5 yıldır yayınladığı Avrupa İslamofobi Raporu birçok resmi ve resmi olmayan kurum tarafından dikkatle takip edilmekte. Haber ajansları bünyesinde kurulacak İslamofobi izleme masaları da Avrupa’da giderek artan bu tehlikenin önüne geçip, bir farkındalık yaratmak için zaruri gözükmekte. Özellikle pandemi dönemi veri toplanması-yayınlanması ile ilgili sıkıntılar ve ‘nefret suçlarının’ dijital ortamlarda yoğunlaşması nedeniyle kurulacak İslamofobi birimlerinin önemli bir kısmını çevrimiçi platformlara yönlendirmesi gerekiyor. Avrupa siyasetinin yükselen trendi İslamofobi’nin izlenmesi haber sahasında gerçekleştikçe, daha büyük felaket ve saldırılarla karşılaşmamak, İslam dinini ve Müslümanları doğru tanımak için bir fırsat doğacak, Avrupa kendi kırılganlığı içerisinde günah keçisi ararken, belki ona da bir yeniden doğma fırsatı verilebilecektir. Bu bağlamda, Türkiye Avrupa ile coğrafi, ekonomik, sosyolojik ve kültürel bağları en güçlü olan Müslüman ülke olmasından dolayı hem etki hem sorumluluk açısından en önemli aktörlerden birisidir.

İslamofobi’nin tanımlanması da sorunun çözümüne dair önemli ayaklardan biri. Birçok ülkede Yahudilere uygulanan nefret söyleminin doğrudan ırkçılık kategorisinde yer alması aynı şekilde Müslümanlar için de sağlanabilmeli. Buna ek olarak nefret suçlarının tasnifinde İslamofobi sorunu, ölçmek, anlamak ve onunla mücadele edebilmek için mutlaka ayrıca gruplandırılmalıdır. Hâlihazırda Avrupa ülkelerinin birçoğunda İslamofobi ayrıca kategorize edilmemekte ve bu, sorunun çözümüne hatta varlığına dahi bir yöntem geliştirilememesine sebep olmaktadır.

İslamofobi’nin izlenmesini metodolojik olarak, hedefteki toplulukların temel hak ve özgürlükleri hakkında bilinçlendirilmesi, baskı gruplarının oluşturulması, yasal düzenlemeler, siyasal partiler nezdinde çıkacak daha net sesler, eğitim reformları ve nihayetinde Müslümanların da Avrupa’da eşitler arasında bir eşit değil, herkes kadar eşit olmasını sağlayacak entegrasyon izleyecektir. Avrupa, kendi popülist ve gündelik siyaseti için güttüğü İslamofobik söyleminden, uzun vadede kendi geleceği için vazgeçmek zorundadır.

HAKKIMIZDA

ÇINAR FM, Gümülcine'den yayın yapan Batı Trakya Türk Azınlığı'nın tek dernek ve haber radyosudur.

Daha önce farklı bir isimle çalışan radyo 30 Nisan 2010'da ÇINAR Derneği tarafından satın alındı. Bu tarihten itibaren baştan sona yenilenerek, yepyeni ve farklı bir anlayışla ÇINAR FM olarak yayın hayatına devam etmektedir.

ÇINAR FM, Batı Trakya'da Müslüman Türk Azınlık mensupları tarafından kurulan ÇINAR Derneği'nin büyük fedakârlıklarla ve gönüllülük esasına göre yayın hayatını sürdürmeye çalışan bir KAMU hizmetidir. Derneğimize destek vererek sesimizin daha güçlü bir şekilde duyurulmasına katkıda bulunabilirsiniz.

Türkçe ve Yunanca haber bültenleri, haber ve tartışma programları yanısıra, eğitsel ve kültürel programlar da sunan radyo, bir haber, kültür ve bilgi radyosu olmaya yönelik gayretlerini sürdürmektedir. Uluslararası müzik de çalan ÇINAR FM, Batı Trakya Türk Azınlığı'nın ilk ve tek dernek/topluluk ve haber radyosu özelliğini taşımaktadır.

Hep birlikte daha güçlü daha sesli daha dinamik bir Çınar FM için elele. Bu radyo sizin, bu radyo hepimizin...

Çınar FM 91.8
© 2024 Çınar FM 91.8
KÜNYE
Çınar FM 91.8 - Haber radyosu
Sahibi: Çınar Derneği
Genel Sorumlu: Cengiz ÖMER
Yayın ve Reklam Koordinatörü: Necat AHMET
Adres: A. Manesi 5, Komitini 69100, GREECE
Tel: +30 25310 26001
E-posta: cinarfm91.8@gmail.com
ΤΑΥΤΟΤΗΤΑ
CINAR FM 91.8 - Ενημερωτικός Ραδιοφωνικός Σταθμός
Ιδιοκτησία: Σύλλογος "Ο Πλάτανος"
Νόμιμος Εκπρόσωπος - Διευθυντής: Ζενγκίς ΟΜΕΡ
Συντονιστής Προγραμμάτων και Διαφημίσεων: Νετζάτ ΑΧΜΕΤ
Διεύθυνση: Α. Μάνεση 5, Κομοτηνή 69100
Τηλ: +30 25310 26001
Ηλ. Διεύθυνση: cinarfm91.8@gmail.com