Biz müftümüzü seçtik, siz de kuklalarınızla kendinizi aldatmaya devam edin
Batı Trakya Türkleri, asimilasyoncu devlet mekanizmasının baskı ve tehditlerine rağmen davasına sahip çıkıyor.
Batı Trakya Türkleri, asimilasyoncu devlet mekanizmasının baskı ve tehditlerine rağmen davasına sahip çıkıyor. Bu konudaki azim ve kararlılığını 9 Eylül’de yaptığı Müftü seçiminde ortaya koydu. İskeçe Türkleri, derin devletin aba altından gösterdiği sopalara aldırmadan, camilerde cesurca Müftüsünü seçti. Azınlık, Yunan rejiminin tehditlerine boyun eğmedi, çünkü sırtını YPG, PYD ve PKK gibi terörist yapılara ve onları destekleyenlere değil, Hakka, uluslararası hukuka ve haklılığına dayamaktadır. Haklı olan her zaman güçlü ve üstündür. Bu değişmez bir hakikattir.
Yunanistan Dışişleri Bakanlığı yaptığı yazılı açıklamada, Türk Azınlığın Müftü seçimini yine yok sayarak demokrasiyi hazmedemediğini gösterdi.
Her fırsatta medeniyetin beşiği ve demokrasinin mucidi olmakla övünen Yunanistan Dışişleri Bakanlığı, yaptığı yazılı açıklamada Türk Azınlığın seçtiği yeni İskeçe Müftüsü Mustafa Trampa'yı tanımak yerine, Türk Azınlığın iradesini yok sayarak Müftü seçimini itibarsızlaştırmayı tercih etti. Yunan siyasiler ve medyası da yıllardır izlediği gibi Müftümüze yine sahte müftü dediler.
Yunanistan, Batı Trakya Türk Azınlığı'nın uluslararası hukuk ve anlaşmalara dayanarak yaptığı meşru Müftü seçimini gayrı meşru göstermek için “Trakya’daki Müslüman Azınlığa ilişkin yalan haberler yansıttığı” iddialarıyla Türkiye’ye suçlamalarda bulundu. Yunanistan'ın bu tavrı, Türk Azınlık kamuoyunda demokrasi hazımsızlığı ve özgür iradeyi itibarsızlaştırma gayreti olarak değerlendirildi.
Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, "Türk tarafı bir kez daha gerçekleri çarpıtmaya ve Trakya’daki Müslüman Azınlık hakkında yanlış haberler vermeye çalışıyor. Türkiye’nin sistemli bir şekilde ihlal ettiği Lozan Antlaşması’nın hangi hükmünde Trakya’daki Müslüman Azınlığın müftülerinin seçildiğinden bahsediyor. Türk tarafının bizi ilgili maddeye yönlendirmesini bekliyoruz. Türkiye’nin kendi topraklarında uygulamadığı dini liderlerin seçimi için üçüncü bir devlette prosedür oluşturmaya çalışması en azından bir tezatlıktır” ifadelerine yer ver verildi.
Devlet mekanizmasının bu yalanlarını ortaya çıkarmak için defalarca yazdım ve anlaşılan rejimin Türk Azınlığını inkâra ve gerçekleri çarpıtmaya dayandırdığı politikası değişene kadar yazmaya ve haykırmaya devam edeceğiz. Yine yazıyorum. Devlet, bu açıklamasında Azınlıkla ilgili bulunduğu iddialarında yalan söylüyor. Bu açıklama baştan sona yalan, gerçekleri saptıran, çarpıtan bir dezenformasyon ürünüdür. Uluslar arası hukuk, Avrupa Birliği Muktesabatı, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi, Atina ve Lozan Antlaşması ve daha birçok belge ve anlaşma Batı Trakya Türklerinin her konuda haklı olduğunu teyit etmektedir. Tek bir gerçek var: Biz mazlumuz, Yunanistan zalimdir.
Neymiş? Türkiye kendi topraklarında uygulamadığı dini liderin seçimini Batı Trakya’da istemesi tezatlıkmış. Peki, Yunanistan Kilise’ye dini lider tayin etmediği halde, hukuka ve İslam’a aykırı uygulamalarla Batı Trakya’da devlet dairesine çevirdiği Müftülüklere Müftü adı altında memur ataması tezat değil mi? Batı Trakya Türkleri resmi bir azınlıktır ve uluslararası anlaşmalarla kendi dini, hayır ve sosyal kurumlarını kurmak ve onları yönetme hakkına sahiptir. Batı Trakya’daki Müftülerin karşılığı Türkiye’deki müftüler değildir. Lozan’a göre bunların karşılığı Türkiye’deki Ortodoks Rum Azınlığının Metropolitleridir. Her iki Azınlık birbirinin karşılığı olarak bulundukları ülkede bırakıldı. Rum Azınlık hangi haklara sahipse, Türk Azınlık da aynı haklara sahiptir. Lozan Antlaşmasının 45. maddesinde bu açıkça belirtilmektedir.
Dışişlerinin açıklamasına dönelim. Geçtiğimiz günlerde mecliste onaylanan yeni müftülük yasasına da değinilen açıklamada, “Bildiğiniz gibi Yunanistan Parlamentosu geçtiğimiz günlerde müftülerin modernizasyonuna ilişkin bir yasa çıkardı. Bu kanun, Müftüler ve Müftüler için modern ve kapsamlı bir kurumsal çerçeve oluşturmaktadır. Bu düzenleme, Yunanistan Anayasası ve ülkenin Lozan Antlaşması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ve İslam ilke ve kuralları ile tanımlanan uluslararası yükümlülükleri ile tam uyumludur.”
Yunanistan’ın hukukun üstünlüğü ve Avrupa demokrasisi olan bir ülke olduğu belirtilen açıklamada, Trakya’daki Müslüman Azınlığa karşı Lozan Antlaşması’ndan kaynaklanan yükümlülüklerine tam olarak riayet ettiği ifade edildi.
Yunanistan Dışişleri Bakanlığı bu açıklamasıyla Batı Trakya Türklerini şaşırtmadı. Türk Azınlık 1923'ten beri hile ve gerçekleri çarpıtma konusunda uzmanlaşmış ve adeta tek işi bu olmuş Yunan rejiminin yaptığı asimilasyonu/zulmü dünyaya lütuf gibi pazarlayan propagandayla mücadele etmektedir.
1913 Atina, 1923 Lozan Antlaşmaları başta olmak üzere BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Çerçeve Sözleşmesi ortadadır. Yani uluslararası hukuka göre Batı Trakya Türk Azınlığı dini, sosyal ve kültürel alanda özel ve özerk bir statüye sahiptir. Her toplum ve Azınlık, bulunduğu ülkede kendi dili, dini, eğitimi ve örgütlenmesi konusunda tamamen özgürdür. Kendi dini ve hayır kurumlarını kurabilir ve kendi dilini kullanarak yönetebilir. Devletin bu kurumlara -denetim hariç- müdahale etme hakkı yoktur. Özellikle gayrimüslim bir devletin, gayrimüslim memurlarla Müslümanların dini kurumlarına el koyarak devlet dairesine dönüştürmesi ve burada Müslümanların seçtiği dini lideri (Müftü) gayrimüslim amirlerden emir alan bir memur statüsüne indirgemesi, hem insan hakları hem de İslami açıdan asla kabul edilemez. Bu müdahaleler, evrensel hukuk normlarıyla bağdaşmamaktadır.
Türk Azınlık, tam da bu noktada şu soruyu gündeme getiriyor: Eğer geçtiğimiz günlerde müftülerin modernizasyonuna ilişkin bahse konu yasa, Yunanistan’ın iddia ettiği gibi Müftüler ve Müftülükler için modern ve kapsamlı bir kurumsal çerçeve oluşturuyorsa, o zaman neden bu yasa Kiliseyi ve diğer Azınlıkların dini kurumlarını da kapsamıyor?
Ülkede özellikle Ortodoks Kilisenin böyle bir yasaya acil ihtiyacı olduğu bilinen bir gerçektir. Önde gelen Metropolitlerin çağdışı açıklamaları ülkede sıkça çalkantılara neden olmaktadır. Modern dünyada bu çağdışılığın önünü almanın yolu Kilisenin acilen modernizasyona tabi tutulmasıdır. Devlet Müftülüklerle uğraşacağına toplumun huzurunu bozan ve ülkeyi zor duruma sokan çarpık dini yapılanma ve anlayışlara el atmalıdır.
Türk Azınlık şunu da öneriyor: Yunanistan'ın, iddia ettiği gibi Müftülükler için getirdiği modern ve kapsamlı bir kurumsal çerçeve oluşturan düzenlemesi, Lozan Antlaşması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ile tam uyumluysa, o zaman Türkiye'deki Rum Ortodoks Azınlık da bunlardan yararlandırılmalıdır. Bu kadar çağdaş ve faydalı bir yasadan Ortodoks Rumlar mahrum edilmemelidir. Yunanistan Türkiye'den bunu talep etmelidir. Hatta Türkiye Yunanistan'ın talebini beklemeden bir an önce aynı yasayı olduğu gibi Ortodoks Rum Azınlığı için uyarlayarak kanunlaştırmalı ve uygulamaya koymalıdır.
Buna göre:
- Patrikhane bir devlet dairesine dönüştürülecek.
- Patrik ve Metropolitler devlet tarafından tayin edilen maaşlı devlet memurları olacak.
- Din İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanlığına, belki de Diyanet'e bağlı bir birim (devlet dairesi) haline getirilecek.
- Patrikhane'de Müslüman devlet memurları çalışabilecek.
- Devlet dairesi olacak Patrikhane’de konuşmalar ve yazışmalar Türkçe yapılacak.
- Patrikhanenin arşivinde Rumca evraklar varsa zamanla tamamen Türkçeye tercüme edilecek.
- Kiliselerde ayinler Türkçe yapılacak.
- Bu çerçevede İstanbul Rum Ortaokulu ve Liselerinde okutulacak olan Ortodoks Hıristiyan din dersi, Türkiye Milli Eğitim Bakanlığının tayin edeceği Türkiye’deki İlahiyat Fakültesi mezunu uzman din dersi öğretmenleri tarafından verilecektir.
- Türkiye’de başta İstanbul olmak üzere bütün Ortodoks vakıf heyetleri Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı tarafından doğrudan atanacak kişiler tarafından yönetilecektir.
Ayrıca, Türkiye artık yasalara aykırı bir biçimde Yunan vatandaşı Metropolitlere mevzuata aykırı olacak şekilde Türkiye vatandaşlığı sağlamayacak. Türkiye şu an bunu yapıyor ve Yunanistan, işine geldiği için ses çıkarmıyor.
Aradaki farka bakar mısınız? Türkiye kendi yasalarını Yunan vatandaşı Metropolitlerin Türkiye’de görev yapabilmesi için çiğniyor. Yunanistan ise Atina ve Lozan Antlaşmalarını, uluslararası hukuku ve anayasasını, Türk Azınlığın hayatını cehenneme çevirmek için çiğniyor.
Anlaşılan Yunanistan kendi bildiğini okumayacak. Biz de yolumuza kendi bildiğimizle devam ederiz. Müftülerimizi tanımıyor. Biz de onların gayrimeşru kukla müftülerini tanımıyoruz.
Son söz: Sizin dininiz size, bizimkisi de bize. Herkes kendi yoluna… Bu millet dini konularda başka dinden olanlardan emir almaz, haksızlıklara boyun eğmez.